
Aynı yalınlıkla ölmek isterim
Kırda bir çiçek gibi sakin, gösterişsiz
Mum yerine yıldızlar parlasın üzerimde
Yeryüzü uzansın altımda sessiz
Ben aydınlık ve özgürlük delisiyim
Varsın hainleri saklasınlar soğuk bir taş altında
Dürüstçe yaşadım ben
Karşılığında, yüzüm doğan güneşe dönük öleceğim.
Jose Marti
29 Eylül 1980’de 12 Eylül’e sıkılan “ilk kurşun” olan Osman Yaşar Yoldaşcan’ın bu yıl 45. ölüm yıldönümü. Ölümünün üzerinden yaklaşık yarım asır geçmesine rağmen o yaşıyor; bizlere moral ve cesaret aşılamaya devam ediyor. Katilleri, 12 Eylül paşaları unutuldu, unutulacak… Ama Yoldaşcan asırlar geçse de hatırlanacak! Devrim ve sosyalizm mücadelesinin ölümsüz kahramanlarından biri olarak hep yaşayacak…

Her sokak başı bir pusu, her yol kavşağı bir tuzak… Kitleler halinde tutuklama günleri… Okullar, sağlık merkezleri, kışlalara çevrilmiş… İşkenceler gün boyu son hızıyla sürüyor… Ortalık ıssız ve sakin…
Soğukkanlı ve emin adımlarla yürüyor “soluğu rüzgar bir adam”. Günlerden 29 Eylül 1980. Yer İstanbul-Bağcılar yokuşu. İki sınıf karşı karşıya… Düşmanın sayı ve silah üstünlüğüne rağmen, çekildiği inşaatı bilinç ve çelikten iradesiyle granitten bir kaleye dönüştürüyor Yoldaşcan…
12 Eylül’ün üzerinden daha 17 gün geçmişti. O, 12 Eylül’ü “gelecekleri varsa görecekleri de var, çivi çiviyi söker” diye karşılamıştı. 29 Eylül günü çok sevdiği yoldaşı -aynı zamanda teyzesinin oğlu- Fatih’le birlikte, bir eylem hazırlığı içindeyken faşist cuntaya sıkılan “ilk kurşun” oldu.
Osman’ın ölümü bir direniş manifestosuydu… Onun afişleri donatıldı dört bir yan. Hayatını ve mücadelesini anlatan broşürler dolaştı elden ele… Spartakist hareketinin önderlerinden Karl Liebknech’in sözleriyle başlıyordu broşür. Ve ihtilalci komünistlerde, Yoldaşcan şahsında bir yemine dönüştü…
“Sıkı durun! Kaçmadık, yenilmedik… Çünkü Spartaküs, ateş ve ruh demektir, yürek ve can demektir. Çünkü Spartaküs, zafer özlemini, sınıf bilinçli proletaryanın mücadele azmini temsil etmektedir… Bunlar elde edildiği zaman biz ister yaşayalım, ister yaşamayalım, programımız yaşayacaktır. Ve kurtulan halkların dünyasına egemen olacaktır. Her şeye rağmen…”
* * *
Osman Yaşar Yoldaşcan, 1967 yılında onbinlerce aday arasında üniversite sınavını birincilikle kazanarak ODTÜ’ye girdi. Dünyada ve ülkemizde yükselen gençlik hareketi içinde yer almakta gecikmedi. Devrimci ve militan kişiliğiyle kısa sürede devrimci gençlik hareketi içinde öne çıktı. Eylemciliğinden dolayı aranır duruma düşünce derslerine devam edememesine rağmen sınavlardan hep yüksek notlar aldı. Hocaları Osman’da bir bilim adamı görüyorlardı. Ama o kararını vermişti artık. Burjuvazinin sunacağı her türlü yaşamı elinin tersiyle itip, kendinde varolan yeteneklerin bütününü proletarya ve halkın hizmetine sunacaktı.
O tarihten sonra Osman, devrim ve sosyalizm yolunda, mücadelenin her cephesinde komünist önder olma basamaklarını dolu dolu ilerledi.
’68 devrimci gençlik hareketinin yükselmesiyle ortaya çıkan devrimci bir grup içinde yer aldı. Grubun askeri eylemlerinde faal olarak çalıştı ve üstün zekasıyla eylemler yaptı. 4 milyon TL’lik Denizli Ziraat Bankası’nın kamulaştırılmasından sonra, grup üyeleriyle birlikte yakalanarak cezaevine düştü. Bu ilk yakalanışında hem işkencede, hem cezaevinde direnme sınavından da alnının akıyla çıktı.
Cezaevinden çıktıktan sonra fabrikada işçi olarak çalışmaya başladı. Onlarla iyi bağlar kurdu, örgütlenmeler yaptı. Bununla da kalmadı, yeraltı baskı ve teknik işleri üzerine aldı. Askeri bilgilerini arttırmak için, çıkan birçok askeri dergiyi ve kitabı bulup okurdu.
Aydın bir aileden gelmesine rağmen, seçimini yaptığı sınıfın yaşamıyla bütünleşmeyi esas aldı. Hiçbir küçük-burjuva lüksü yoktu. Polisle girdiği çatışmada topuğundan yara almıştı. Sahte kimlikle cezaevinde kaldığı için kimse ilgilenmemiş, topal kalmıştı. Özel ortopedik ayakkabı giymesi gerektiği halde masraftan kaçınmak için en ucuzu nerede yapılıyorsa oradan almanın yollarını arardı.
Mücadele adına dersler çıkarmak, kitlelerin yeteneklerine güvenmek onun doğal özelliğiydi. En önemli özelliklerinden biri de yoldaşlarına gösterdiği saygıydı. En küçük incitici bir söz, küçük-burjuva bir tavır görülemezdi onda. Aksine ne kadar yorgun olursa olsun her işe el atardı.
* * *

İhtilalci komünist hareketin yaratılmasında Osman’ın rolü belirleyicidir. Leninist bir örgüt yapısını kurmak için çok zor ve sıkıntılı günler geçirdi; “hücum ruhu”nun mimarı oldu. Yeraltı baskısı ve askeri sorumluluğu onurla yerine getirdi. Onda zor günlerin sızlanmasına, kolay günlerin sarhoşluğuna rastlanmazdı. Aksine zor günlerde soğukkanlı ve cesaret doluydu. Zafer günlerinde ise mütevazılığı ile bilinirdi.
Onun ölümü de yaşamı gibi tereddütsüz ve kusursuzdu. İşkencede direnişin, çatışmada vuruşmanın ruhu oldu Yoldaşcan.
Yediveren Yayınları tarafından 1999 yılında çıkartılan “Köklerimiz Toprakta Tarihten Geliyoruz” adlı “Şehitler Albümü”nden kısaltılarak alınmıştır.
PDD – Proleter Devrimci Duruş Devrimler Tarihin Lokomotifidir