
AKP’nin hazırladığı 11. Yargı Paketi teklifi 27 Kasım günü meclise sunuldu. Düzenlemeden ağır suçlardan hüküm giyenler dahil, ilk anda yaklaşık 55 bin kişinin etkileneceği, birkaç ay içinde bu aftan yararlanarak serbest bırakılanların 100 bini aşacağı belirtiliyor.
2010 yılından bu yana, AKP’nin “af” adını koymadan çıkardığı 5. af paketi olacak bu. AKP her zamanki tutumunu sürdürüyor ve bu yargı paketini yine katilleri, çeteleri, tecavüzcüleri, uyuşturucu kaçakçılarını, deprem sanıklarını serbest bırakmak; muhaliflere dönük cezaları ise artırmak üzerine kuruyor. Burjuvazinin kar hırsına karşı mücadeleyi yükseltmeye dönük ve AKP’nin politikalarına karşı çıkan her söylem ve eylem, paketin kapsamı dışında bırakılıyor.

Paket ne getiriyor?
Paket, öncelikle “Covid düzenlemesi” yönüyle tartışıldı. Covid düzenlemesinden “31 Temmuz 2023 itibariyle hükümlü olan” kişiler yararlanmış ve denetimli serbestlik kapsamındaki binlerce kişi, 3 yıl erken tahliye edilmişti. O tarihte davaları devam edenler, “uzun yargılama süreçleri” nedeniyle kendilerinin bundan yararlanamadığını söyleyerek itiraz etmişti. Şimdi onları da kapsayacak şekilde pakete “31 Temmuz 2023 tarihi ve öncesinde işlenmiş suçlar nedeniyle” ifadesi eklendi.
Pakette bu durum şu biçimde yer alıyor: 31 Temmuz 2023 tarihi itibarıyla kapalı cezaevlerinde bulunan hükümlülerden, toplam hapis cezası on yıldan az ise bir ayını, on yıl ve daha fazla ise üç ayını bu kurumlarda geçirip, açık cezaevlerine ayrılmasına üç yıl veya daha az süre kalanlar, bu şartların oluştuğu tarih itibarıyla açık cezaevlerine ayrılabilecek. En az üç ay açık cezaevinde kalanlar denetimli serbestlikten üç yıl erken yararlandırılarak tahliye edilecek. Kesinleşmiş ancak uygulanmamış diğer hapis cezaları bakımından da bu düzenleme uygulanacak.
Cinayet işleyenlerden uyuşturucu kaçakçılarına, tecavüzcülerden dolandırıcılara, hırsızlara kadar her kesim bu “örtülü af”tan yararlanacak. Kadına ve çocuğa yönelik suçlarda zaten genel bir cezasızlık politikası uygulanıyor. Öyle ki “seni öldürürüm, 3 ay yatar çıkarım” diye pervasızca tehdit ediliyor kadınlar. Kadın cinayetlerinde katillere ceza verilmesi için yakınlarının çok fazla mücadele etmesi gerekiyor. Yeni paket ile bu cezaların da 3 yılı açık cezaevinde, 3 yılı denetimli serbestlikle geçecek.
Bu paketle birlikte cezalardan kurtulacak bir diğer kesim ise, depremde yıkılan binaların sorumluları, trafikte vurup kaçan ve ölüme terkedenler, Çorlu tren kazası gibi kamusal sorumlulukla ölümlere sebep olanlar vb. davalarda yargılananlar. Her biri onlarca, yüzlerce insanın ölümünden sorumlu olan bu kişiler, yargılanmaktan kaçmak için zaten sayısız bahane buluyorlar. Şimdi katliamların sorumlusu bu kişiler adeta ödüllendiriyor.
Diğer taraftan, “devlete karşı işlenen suçlar”, paketin dışında tutuluyor ve kazara birileri paketten yararlanmasın, bir karışıklık olmasın diye tek tek tanımlanıyor. “Anayasal düzene karşı işlenen suçlar, casusluk suçları, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar, örgüt faaliyeti kapsamına giren suçlar”, bu örtülü affın kapsamı dışında bırakılmış. 1 Mayıs’a katılanlar, AKP’nin yolsuzluk icraatlarını haber yapanlar, işçi cinayetini teşhir için eylem yapanlar, grev yasağına rağmen grev yapan işçiler, tarikat yurtlarındaki çocuk istismarını açığa çıkaranlar, devlet için uyuşturucu baronlarından ve tecavüzcü katillerden daha büyük bir tehdit oluşturuyor çünkü.
Hatta konuyu daha da detaylandırıp, özel maddeler bile hazırlamışlar. Mesela “hakaret” davaları yeni paket ile ön ödemeye tabi suçlar kapsamına alınıyor. Böylece hakaret suçları uzlaşma ile çözülebilecek ve hapis cezası gerekmeyecek. Ancak “kamu görevlisine hakaret” diye özel bir madde oluşturuyorlar ve bunda ön ödeme hükümlerini geçersiz kılıyorlar; böylece kamu görevlisine hakaret, hapis yatma gerektiren suçlara ekleniyor. “Cumhurbaşkanına hakaret” iddiası nedeniyle hapis yatmak zaten sıradan bir durumdu; yanısıra AKP’li herhangi bir memur, kendisine dönük eleştiriyi “hakaret” kapsamında davaya dönüştürebilir, kişiyi hapse attırabilir.
Yargı paketindeki “ilk bakışta sansür” uygulaması ise son derece belirsiz ve keyfi bir alan açıyor. Buna göre, internette paylaşılan bir içerik ile ilgili olarak, “kişilik haklarının ihlal edildiğini” iddia eden herhangi bir kişi başvuru yaptığında, sulh ceza hakimi, “ilk bakışta” şikayetçinin haklı olduğunu düşünürse eğer, ayrıntılı bir inceleme ve soruşturmaya gerek duymadan, şikayete konu içerik için erişim engeli ve/veya içeriğin çıkarılması kararını verebilecek. Hakimin “ilk bakışta” gördüğü şey, karar alması için yeterli olacak. Böylece dizginsiz ve pervasız bir sansür süreci işletilebilecek.
Yeni paket ile, avukatlar ve savunma hakkı da özel olarak hedefe çakılmış durumda. Yürürlükteki yasada, avukatlar için uyarma, kınama, işten çıkarma, meslekten çıkarma gibi cezalar zaten vardı. Yeni düzenleme ise bu cezaların hangi durumlarda verileceği konusunda daha detaylı, ama detaya indikçe belirsizleşen tanımlamalar getiriyor. “Hakim ve cumhuriyet savcılarıyla olan ilişkilerinde hizmetin özelliklerinden gelen ölçülere uygun davranmamak”, “Adliye yazı işleri müdürlükleri ile icra dairelerinde veya diğer mercilerdeki görevlilerle olan ilişkilerinde meslek onur ve vakarına aykırı davranmak”, “meslektaşlarıyla ilişkilerinde meslek dayanışmasına ve onuruna uymayan davranışlarda bulunmak”, “meslektaşlarının mesleki tutum ve davranışlarına ilişkin eleştirilerini kamuoyuyla paylaşmak veya herhangi bir meslektaşı hakkında küçük düşürücü nitelikte ifadelerde bulunmak”, “iddia ve savunmanın hukuki çerçevesi dışına çıkarak, anlaşmazlığın tarafı olduğu intibaını uyandıracak şekilde davranmak” gibi, son derece belirsiz tanımlamalar avukatlar, üzerinde bir baskı ve kuşatma oluşturma çabası olarak pakete girmiş oldu.
Hukuk değil keyfi yönetim
Burjuva hukukun bile bazı temel kriterleri vardır. “Devletin kendisine karşı işlenen suçları affedebileceği, ancak bireylere dönük işlenen suçları affetme hakkı olmadığı” bunlardan biridir. Çünkü bireye karşı olan suçların devlet tarafından affedilmesi, bireyin mağduriyetini büyütür. Tecavüze uğrayan bir kadının, trafikte vurup kaçan biri nedeniyle çocuğu ölen bir ailenin, depremde çöken binada tüm ailesini kaybeden bir insanın yaşadığı acı ile alay etmektir bu türden af paketleri.
Bu açık gerçeğe rağmen, AKP döneminde böylesi af paketleri olağan hale gelmiştir. Bunun en önemli sebebi, cezasızlık politikasını pekiştirmek; “gücü gücü yetene” bir toplumsal şiddet ortamını stabil hale getirmektir. Çünkü bireysel suçların arttığı ortamlar, insanların öfkesinin devlete değil tek tek bireylere yönelmesini sağlar, sınıf mücadelesini değil bireysel hayatta kalma çabasını arttırır. Sınıf kardeşlerine güvenmek ve yaşam koşullarını iyileştirmek için kolektif mücadelenin bir parçası olmak yerine, “kendini kurtarmak” ve/veya bu yozlaşmış çarkın bir parçası olmaya çalışmak öne çıkar. Bu nedenle, bireylere karşı işlenen suçlar için, hem mahkeme süreçlerinde hem de sıkça çıkan örtülü aflarla “cezasızlık politikası” izlemek, bilinçli ve planlı bir tutumdur.
Diğer taraftan, çok dolmuş olan hapishaneleri boşaltmak ve orada siyasilere-muhaliflere yer açmak, çıkan aflar nedeniyle hükümetle barışık bir kitle oluşturmak gibi yan etkenler de vardır. Şimdi de benzer bir tablo ile karşı karşıyayız.

Aslında bu “yargı paketi” tartışmaları, Kürt hareketi ile yürütülen bir “süreç”in ürünü olarak tartışılmaya başlanmıştı. Ve ilk gündeme gelişi, hasta tutsakların serbest bırakılması tartışmasıydı. Keza örgütü feshedip yasal mücadeleye atılmak isteyen PKK kadrolarına bir alan açma fırsatıydı. Oysa paket içinde bırakalım gerillaları, hasta tutsaklar için bile bir düzenleme görünmüyor.
Üstelik yeni yargı paketi ile gerçekleşecek tahliye ya da açık cezaevine geçiş koşullarının “Cezaevleri Gözlem Heyeti’nin yapacağı değerlendirmelerin ardından” hayata geçeceği özel olarak belirtiliyor. Paketin detaylarını basına açıklayan AKP Grup Başkanı Abdullah Güler, “Kanun çıktığı andan itibaren bunun hemen uygulanması mümkün değil. Gözlem Kurulları’nın koşullu salıverme şartları içerisindeki hazırlıkları ve uygulamalarıyla beraber, cezaevlerinde bir altyapı hazırlığına ihtiyaç var” sözleriyle, bir biçimde bu yasadan yararlanabilecek siyasi tutsakların engellenebileceğini belirtmiş oluyor. Öyle ya, mahkemenin verdiği ceza bitmiş olmasına rağmen, 6 ayda bir Gözlem Kurulu’nun denetimine giren ve her türden yasaya aykırı biçimde tahliyesi ertelenen, 4-5 yıl fazladan hapis yatan onlarca tutsak sözkonusu.
İçeriği ve hedefleri itibariyle bir kere daha burjuva adalet sistemini bile yerle bir eden, adaletsizlikle dolu bir “Yargı Paketi” ile karşı karşıyayız.
PDD – Proleter Devrimci Duruş Devrimler Tarihin Lokomotifidir