
Bir yılı daha geride bırakırken, dünyada ve ülkemizde savaşa, sömürüye, talana karşı büyük bir direnişin ve isyanın büyüyerek sürdüğünü görüyoruz.
Dünyanın dört bir yanında, başını gençlerin çektiği kitleler, yolsuzluğa, işsizliğe ve geleceksizliğe karşı isyan ediyorlar. Son birkaç ayda Nepal, Bangladeş, Madagaskar, Sri Lanka, Endonezya, Fas, Kenya, Peru, Paraguay, kitlelerin büyük eylemlerine sahne oldu. Öfkeli halk, önüne dikilen tüm engelleri aşarak devleti temsil eden kurumlara, saraylara yürüdü, yakıp yıktı. Bakanlar, öfkeli halkın elinden zor kurtuldu, hükümetler devrildi…
ABD gibi emperyalist sistemin başını çeken bir ülkede, 50 eyalete yayılan Trump karşıtı “Krala Hayır” eylemleri gerçekleşti. Milyonlarca kişi sokağa çıktı, Trump’ın savaşı ve otoriterleşmeyi tırmandıran politikalarına karşı seslerini yükselttiler.
* * *
Amerika’dan Asya’ya, Afrika’dan Avrupa’ya dünya kaynıyor. Ülkemizin içinde bulunduğu coğrafyada ise, emperyalist savaş altındaki halkların direnişi devam ediyor. Başta Filistin olmak üzere Suriye’de, Lübnan’da, Yemen’de emperyalizme ve siyonizme karşı direniş sürüyor.
“Trump barışı” olarak sunulan sahte barışın, ne dünyaya ne de Ortadoğu’ya barış getirmediği, aksine savaşı tırmandırdığı ortada. İsrail, ilan edilen ateşkese rağmen Filistin halkının üzerine kurşun ve bomba yağdırmaya devam ediyor. Keza Filistin’e gönderilen gıda ve ilaç kolilerinin halka ulaşmasına engel oluyor. Öyle ki, Filistin’deki doktorlar, yaralı ve hasta olanlar içinden kimin öleceğine karar vermekle karşı karşıyalar. Filistin’de zulüm de, direniş de bitmiyor.
Emperyalistler ve işbirlikçileri ne kadar çok “demokrasi, özgürlük” nutukları atarsa, o kadar çok baskı ve şiddetin arttığına; ne kadar çok “barış, kardeşlik” diyorlarsa, o kadar çok savaşın harlandığına bir kez daha tanık oluyoruz.
Türkiye’de güya Kürt hareketi ile “barış” görüşmeleri yapılıyor. Bir yıl içinde PKK kendini feshetti ve gerillaları Türkiye’den çektiğini açıkladı. Ama Türkiye, SDG’nin de silah bırakmasını ve Suriye’deki İslamcı rejim içinde erimesini dayatıyor. Sadece Türkiye’de değil, tüm bölgede Kürt halkının kazanımlarını yok etmek istiyor. Öcalan ile yapılan pazarlığın amacı da Suriye’deki Kürtleri taviz vermeye zorlamak.
Önceki “çözüm süreci”nde olduğu gibi bugünkü “süreç” de Suriye’deki gelişmelere göre şekillenecek. Fakat ne Kürt ne Türk halkına barış ve demokrasi getirecek! Geçen bir yıl, AKP-MHP blokunun esnemek şöyle dursun, faşist-gerici politikalarını koyulaştırdığını ortaya koydu.
İşçi ve emekçiler üzerinde açlık ve işsizlik kolgezerken, en küçük direnişler zorla bastırılıyor. Hapishaneler, gazeteci, öğrenci, politikacı muhaliflerle dolu. F Tipleri yetmiyor, şimdi “kuyu tipi” hapishaneler açılıyor. Tutsakları günışığından mahrum bir şekilde adeta bir kuyuya atıyorlar. Tahliyesi gelenleri “uslanmadıkları” gerekçesiyle hapiste tutuyor, hasta tutsakları ölüme terkediyorlar. Zindanlardan cenazeler çıkıyor.
Sokakta, işyerlerinde, hatta evlerde, ölüm her yerde kolgeziyor! Her gün en az 5 işçi, iş cinayetlerinde katlediliyor. Bunların arasında çocuk ve emekliler de var. Her gün bir ya da iki kadın hunharca katlediliyor. Muhalif gazeteciler, politikacılar sokak ortasında darp ediliyor, öldürülüyor…
* * *
Kitle desteği her geçen gün azalan Erdoğan yönetimi, ayakta kalabilmek için her yolu deniyor. Aylardır CHP’yi “mutlak butlan”la tehdit etti, şimdi de kapatma davasının önünü düzlüyor.
Yaklaşık sekiz aydır tutuklu bulunan İBB Başkanı İmamoğlu hakkında iddianame nihayet hazırlandı. 3900 sayfayı bulan iddianamede, İmamoğlu için 2352 yıla kadar hapis cezası isteniyor. “İmamoğlu Suç Örgütü” adı altında 105 kişinin tutuklu olduğu toplam 402 kişi yargılanıyor. Örgütün lideri olarak gösterilen İmamoğlu’nu “CHP’yi ele geçirmek ve Cumhurbaşkanı adayı olmak için fon oluşturmak amacıyla örgüt kurmakla” suçluyorlar. Böylece bir siyasetçinin “cumhurbaşkanı adayı olma” çabası bile “suç” kapsamına alınıyor.
İddiaların “itirafçı”ların ifadelerine dayanması, maddi hiçbir delile gerek duyulmaması bir yana, “seçimlerin güvenliğine ve seçmenin iradesine müdahalede bulunduğu” gerekçesiyle CHP’ye kapatma davası açmanın hazırlığı yapılıyor.
Faşizmin düzen muhalefetine de tahammül edemediği, kendi dışında herkesi düşman gördüğü bir kez daha kanıtlandı. AKP işbaşına geldiği günden bu yana rakip gördüğü klikleri tasfiyeye yöneldi. Her dönem ittifakları da düşmanları da değişti. Bu şekilde bir yandan siyasi ömrünü uzattı, bir yandan da “servet transferi” yaparak kendini destekleyen tekelleri ihya etti.
Emperyalist ve işbirlikçi tekeller ülkenin yeraltı-yerüstü zenginliklerini talan ettiler, ediyorlar. Türkiye’de 2008 yılına kadar yaklaşık 1200 maden ruhsatı verilmişken, 2008-2025 döneminde verilen ruhsat sayısı 400 bini geçmiş durumda. Madenciliğe açılan orman sayısı ise, önceki dönemlere göre üç kat artarak 99 bin hektara ulaşmış. Diğer yandan uyuşturucu kaçakçılığında Kolombiya’yı bile geride bırakıp birinci olmuşuz!
* * *
Emperyalistler ve işbirlikçileri, savaşı, sömürüyü, talanı ne kadar vahşileştirip büyütürse büyütsün, ona karşı yükselen öfkeyi ve direnişi bitiremiyorlar.
Faşizmin sürgit devam edememesinin bir nedeni, uyguladıkları politikalarla işçi ve emekçilerde, ezilen halklarda isyanın tohumlarını büyütmeleri ise; diğer nedeni klikler arası çelişkileri derinleştirmesi ve şiddetlendirmesidir. Fakat faşizmi yıkacak olan asıl unsur, kitlelerin tepkisinin, eylemlere, ayaklanmalara dönüşmesidir. AKP-MHP blokunu yıkacak olan da budur.
Yeni bir yıla daha dünyada ve ülkemizde halk isyanlarıyla, direnişlerle giriyoruz. Ne var ki, bu isyanlar henüz devrimlere yol açmış değil. Bunun da temel nedeni, komünist ve devrimci güçlerin zayıflığıdır. Sömürü ve zorbalığın, talan ve yağmanın sınırlanması değil, kökten ortadan kalması gerekiyor. Yerel yönetimlerin veya hükümetlerin değişmesi, en fazla “pansuman” etkisi yapabilir. Oysa insanlığın ve doğanın kurtuluşu için emeğin iktidarı şarttır.
Direnişlerin, isyanların, ayaklanmaların devrim ve sosyalizm hedefiyle büyüyeceği bir yıl diliyoruz…
PDD – Proleter Devrimci Duruş Devrimler Tarihin Lokomotifidir