Direniş çadırında yeni bir atılıma ihtiyaç var

Yerel seçimlerde taşıma oylarla AKP’ye geçen Şavşat Belediyesi’nde işten atılan işçilerin çadır direnişi 80’li günleri ardında bıraktı.

İlk günlerin hareketliliği bütün uyarı ve çabalarımıza rağmen yerini maalesef derin bir rehavet ve belirsizliğe bırakmış durumda. İlk başta bir “Eylem Komitesi” kurulmalı ve bir “Eylem Programı” oluşturulmalıydı. Süreç boyunca geniş bir bileşimle gelişmeler değerlendirilmeli, alınan kararlar doğrultusunda eylemler yapılmalıydı. Ekipler oluşturularak ev, esnaf ve köy ziyaretleriyle direniş kamuoyuna taşınmalı, çevre il ve ilçelerde yapılan eylem ve etkinliklere duruma göre kitlesel veya temsili düzeyde katılarak direniş çadırın dışına taşınmalıydı. İmza kampanyası hem fiili hem sosyal medya aracılığıyla aktif olarak yürütülmeliydi…

Bunların bir kısmı PDD olarak bizim çabalarımızla gerçekleşti ve pek çoğunda direniş basına da konu oldu. Fındıklı Belediyesi’nce düzenlenen festival bunlardan biriydi örneğin. Fındıklı Belediye Başkanı Ercüment Şahin Çervatoğlu yaklaşık 10 bin kişinin katıldığı etkinlikte, Şavşat Belediye işçilerinin direnişini selamladı, biz de bir şiirle destekte bulunduk. Ardından doğasını, ormanını savunurken katledilen Reşit Kibar’ın ölüm yıldönümünde, bir direnişçi arkadaşımızla birlikte Cankurtaran ve Hopa’daki anma etkinliklerine katıldık. Burada şiddetli yağmura rağmen yaklaşık 80 imza toplandı. Daha sonra yine bir başka direnişçi arkadaşla Reşit’in katillerinin yargılanacağı duruşmaya katıldık. Burada yapılan açıklamada mahkemenin seyri anlatılırken, “Şavşat Belediye direnişçisi bir arkadaş da destek için aramızda. Biz de Şavşat Belediye işçilerinin direnişini selamlıyoruz, en kısa sürede ziyaretlerine geleceğiz…” şeklinde anons edildi. Yine Sol Parti’nin Kemalpaşa’da düzenlediği mitinge 3 direnişçi arkadaşla gittik. Bu defa önlükler ve pankartımız da vardı. Çevre ilçelerden gelen pek çok kişi bizim kortejimizde direnişçi işçilerle yürüdü ve yürüyüş kolunda kortejin sayısı 50 kişiyi buldu. Yürüyüş boyunca önümüzde ve ardımızdakiler ve yolda izleyenler “Şavşat İşçisi Yalnız Değildir!” sloganlarıyla desteğini sundu. Bir direnişçi arkadaşımız kürsüden süreci anlatırken, bizler de alanda gezip imza topladık. Yaklaşık 300 imza da burada toplandı. Direnişçi arkadaşın konuşması ulusal kanallarda ve sosyal medyada yayınlandı. 10 Ekim Gar Katliamı’nın yıldönümü sebebiyle Arhavi’de düzenlenen etkinliğe bizimle gelen bir direnişçi işçi vesilesiyle yine buradan Şavşat Direnişi selamlandı…

Ne zaman ilçe dışında bir etkinliğe katıldılarsa, her defasında işçiler gördüğü ilgiden gurur ve moral depolamış olarak döndüler çadıra. Sadece dışarıda mı? “Çöp Toplama Eylemi” kararlaştırılmıştı, ancak eylem saati geldiğinde çadırda sadece 3-4 işçi vardı ve temsilci “3 kişiyle eylem olmaz” diyerek eylemi iptal etmekten yanaydı. Biz karşı çıktık. “Arkadaşlar bir eyleme karar verildi mi, 3 kişide olsa o eylem yapılır” dedik. Sonradan gelen arkadaşlarla 8 kişiyle çöp toplama eylemi yapılmış oldu. Esnaftan ve halktan alınan olumlu tepkiler ve alınan kararın hayata geçirilmiş olmasının moraliyle yüzler gülüyordu. Eylem diriltir, iyileştirir.

Direnişi bir “eylem komitesi”yle değil, temsilci sistemiyle sürdürmeyi tercih eden sendika, (Belediye İş) işçilerin her geçen gün çadırdan uzaklaşmasını “işçilerin cahilliğine” veriyordu. (İşçileri bilinçlendirmek için en küçük bir çaba harcamadıkları halde.) Diğer taraftan “biz masaya oturduğumuzda işe döneceklerin listesine kimi neye göre yazacağımızı biliriz” türünden tehditvari tiratlar çekiyordu. Böyle olunca bazı işçiler o listeye girmek için her yolu mubah saymaya başladı. “Beni çağırırlarsa giderim” diyenler oldu. Aralarından bazılarını alıp direnişi çökertmek, patronların yöntemiydi oysa. Atılan işçilerin tamamı alınmadan direnişin başarıya ulaşması sözkonusu olamazdı.

Komite kurulması konusundaki ısrarımız, sendikanın süreci belirsiz ve hareketsiz kılan eylemsizliğini eleştirmemiz, sendikal demokrasiden söz etmemiz, anında işyeri temsilcisine ve şube başkanına yalan-yanlış aktarılıyordu. Sürecin başından beri oradaydık, en kritik aşamalarda doğru müdahalelerle direnişin duraksamasını engelledik, işçiler arasında her daim birlik ve dayanışmaya vurgu yaptık, direnişin geniş kesimlere duyurulmasına önayak olduk vb… Polis çadıra saldırdığında da ordaydık, yenisini kurarken de… Geceyarısı operasyonu ile çadır çalındığında da ilk biz yanlarındaydık, bir yenisi kurulurken de… Birkaç kez sürece ilişkin şube başkanıyla görüşme talep ettiysek de bu onlardan kaynaklı gerçekleşmedi.

Devrimcilerin direniş çadırındaki etkinliğinin her geçen gün artmasından sendikanın duyduğu rahatsızlık, yukarıda sözünü ettiğimiz sürecin tümüne yansımıştır. Sendika şube başkanının sosyal medya paylaşımlarında hiçbir etkinliğin paylaşılmamasından da bu bellidir zaten. Çadır ziyaretlerinde çekilen fotoğraflar, çadırın “özel editörü” tarafından, bizi yokedecek şekilde kırpıldıktan sonra paylaşılmakta, sendika yöneticisi ve temsilci de bu paylaşımları esas almayı tercih etmektedir. Gerçek fotoğraf ise bambaşkadır! Bu “kırpıntılar”dan nasibini alan sadece biz de değildik.

 İşçiler arasında hiç de masum olmayan gruplaşmalar yine sendikanın ve temsilcinin bilgisi dahilinde olagelmektedir. Bu tür yıkıcı-dağıtıcı davranışların önünü almak şöyle dursun, bunlara prim vererek adeta bizzat organize eder durumdadırlar. Sendikanın Genel Kurulu’na kimlerin nasıl gideceği dahi bu gruplaşmalara göre organize edilmektedir.

Bu tutumlardan, gelen ziyaretçiler de nasibini aldı. Bugüne kadar Sol Parti’den Emep’e, Umut Sen’den Halkevleri’ne pek çok kurum ziyarete geldi. Bu kurumların çoğu ziyaret için bizimle iletişim kurdular. Biz de temsilci aracılığıyla sendikayı bilgilendirdik. Halkevleri’nin ziyareti sırasında uzun süre işçilerin konuşmasını bekledik. O an 5 işçi arkadaş oradaydı. Bunlardan birisi ziyaretçilerin sorularını geçiştirici, samimiyetsiz cevaplar vermeye başlayınca sohbet kilitlendi. Biz sürece ve gelişmelere ilişkin düşüncelerimizi dile getirince, bu işçi çadırı terketti. Sonradan öğrendik ki, bizim işçilerin sözünü kestiğimiz, onları konuşturmadığımız gibi yalan-yanlış sözlerle sendika temsilcisine haber vermiş, temsilci de “çadırdan çıkın” demiş. Bu duruma tanık olan iki işçi arkadaş da “olup biteni kafana göre eğip bükerek AKP’nin ekmeğine yağ çalıyorsun, çadırı dağıtmak mı istiyorsun” diyerek onu eleştirmiş. Ve temsilciye gerçeği anlatmışlar; “O arkadaşlar çadıra ve direnişe zarar vermek şöyle dursun, her zor anımızda bizimle oldular” demişler.

Elbette sendikanın bize yönelik rahatsızlıklarının nedenini biliyoruz ve biz bu tutumlarla yeni karşılaşmıyoruz.

İşçilerin iki örgütü vardır: Biri sendikal, diğeri siyasal. Biz sendikadan sınıf sendikacılığını anlıyoruz, onlar ise bürokratik sendikacılığı… Diyorlar ki; biz temsilcimiz aracılığıyla aldığımız kararları iletiriz, işçiler de bu kararların dışına çıkamazlar! Biz de diyoruz ki; işçiler tabanda örgütlüyse örgütlüdür. İşçilerin taban örgütü işyeri komite ve meclisleridir. TİS sürecinde, grev ve direnişlerde ise, duruma uygun komiteler kurulur. Herkes düşüncesini ifade eder, sonra karar alınır. Alınan karar herkesin kararı olur. İşçi, diğer işçi arkadaşlarıyla beraber tartışarak, birbirini ikna ederek aldığı kararları sahiplenir ve onun bir parçası olur. Buna sendikal demokrasisi denir. Karar alma mekanizması böyle işler. Keza sendikanın hangi kademesinde görev alırsa alsın hiçbir yönetici, o iş kolundaki en yüksek maaşın iki katından fazla ücret alamaz!..

Süreç en başından beri hukuki boyutuyla ele alındığı için, işçilerde “en kötü durumda tazminatımızı alıp önümüze bakarız” anlayışı içten içe yaygınlık kazandı. Sürecin bir bütün olarak ele alınmaması direnişin kaderini “istinaf mahkemesi”nden gelecek karara kilitledi. İstinaf’tan karar iki türlü gelebilir: İlki yerel mahkemenin kararını yanlış bulur, -ki bu durumda dava yeniden görülür, yani başa dönülür. İkincisi: İstinaf, yerel mahkemenin kararını yerinde bulur, -ki bu durumda işçiler karar ellerine ulaştığı an itibariyle 1 ay içerisinde belediyeye müracaat ederler; Belediye ya işe başlatır, ya da tazminatlarını öder ve işe başlatmaz. İşte burada hukuk bitiyor!

Oysa iş hakkının feshine karşı hukuki sürece başvurmakla birlikte asıl mücadele, sistemin hukuk anlayışıyla sınırlı kalmayan bir perspektifle yürütülmelidir. Bu düzende işsizlik kaçınılmazdır. Dolayısıyla işçi kıyımlarına karşı yürütülecek mücadele de sınıfsal ve siyasaldır. Yani biz haklılığımızı mahkeme kararından değil “çalışma hakkının kutsallığı”ndan alırız. Mahkeme olumsuz bir karar verdiğinde dahi, “işimizi geri istiyoruz, işe dönene kadar direnişe devam” bilinci ve şiarıyla hareket ederiz.

Ancak böyle bir mücadeleyle işçiler, etnik-bölgesel-inançsal vb. ayrımları bir kenara koyup sınıf bilinciyle birbirlerine sarılır, birlik olur ve asıl hedefe kararlılıkla yürürler…

Şavşat Belediye işçilerinin direnişine de bu perspektifle yaklaştık ve her aşamada önlerini açmaya çalıştık. Sendikanın engelleyici tutumuna rağmen bu çabamız sürdü, sürecek. Direniş her ne şekilde biterse bitsin, işçiler sınıf bilinci ve sınıf sendikacılığı hakkında önemli bir birikim ve deneyim kazandı. Sadece patronlara-işverenlere karşı değil, işbirlikçi-uzlaşmacı sendikalara karşı da mücadele etmeleri gerektiğini öğrendiler. Kimin gerçek, kimin sahte dostları olduğunu gördüler. Dostu-düşmanı ayırmakta direniş öncesinden çok daha ileri duruma geldiler.

AKP’li belediyenin, polisin, sendikanın tüm engellerine rağmen direnişin zaferle taçlanması için elimizden geleni yaptık, yapmaya devam edeceğiz. Sınıfla bağlar kurmanın zorluklarını biliyoruz, ama bu yöndeki hiçbir çabanın, emeğin boşa gitmeyeceğini de… Zorluklarla mücadele ederek biz kazanacağız!

Artvin PDD

Bunlara da bakabilirsiniz

İEB’in “Asgari değil insanca yaşam” çalışmaları sürüyor

İşçi Emekçi Birliği, “İnsanca yaşanacak asgari ücret” için çalışmalarını sürdürüyor. “Asgari değil insanca yaşam için …

İsviçre’de “Kuyu Tipi Hapishaneler”e karşı mücadele

İsviçre’de kurulan Devrimci Tutsaklarla Dayanışma Platformu, Türkiye’de giderek yaygınlaştırılan ve devrimci tutsaklar için özel bir …

MESEM zirvesinde protesto eylemleri

MESEM’le gerçekleşen çocuk işçi sömürüsünü ve çocuk işçi ölümlerini gözlerden gizlemek için Milli Eğitim Bakanlığı …