İşsizlik büyürken…

Ekonomik krizin faturasının işçi ve emekçilere çıkarıldığının en somut göstergesi, işsizliğin boyutudur. DİSK-AR’ın 29 Ağustos’ta açıkladığı rapor, ülkemizde işsizliğin nasıl çığlaşarak büyüdüğünü bütün açıklığı ile ortaya koydu. Dahası, çalışanlar da büyük bir yoksullaşma ile karşı karşıya. Ücretleri artmakla birlikte, yoksulluk derinleşmektedir.

 

İnsanlığı yutan işsizlik

Çalışmak, tıpkı yemek-barınmak gibi zorunlu ihtiyaç, aynı zamanda bir insan hakkıdır. Çünkü tarih içinde insan, üretmeye başladıktan sonra “insanlaşma” sürecine girmiştir. Doğadaki bütün canlılar hayatta kalma içgüdüleriyle yaşamlarını sürdürürken; insan, alet üreterek, üretim yaparak farklılaşmıştır.

Elbette çalışma koşullarından çalışma sürelerine kadar bugün işçiler devasa sorunlarla boğuşuyorlar ve bunların iyileştirilmesi için mücadele etmek gerekiyor. Ancak çalışma koşullarının zorluğundan daha büyük sorun, “çalışma hakkı”nın gaspedilmesi, bir insanın “üretimden kopartılması”dır.

Onun için işsizlik, en temel insan hakkının gaspıdır. Birincisi; başka bir geliri de olmayan işsiz insan, gıda-barınma gibi kendisini hayatta tutacak ihtiyaçlarını karşılayamaz hale gelir. Çöpten yemek toplayan, hayvan bağlasan durmaz izbelerde uyuyan, parçalanıncaya kadar aynı kıyafeti giyen insanlar, işsizliğin en vahşi yüzünü gösterirler. İkincisi ve daha önemlisi, işsizlik insanı içten çürütür; ahlaki ve akli bozulmaya sebep olur. İşsiz ve amaçsız kalmak, boşluk duygusu, yetersizlik hissi, bir işe yaramadığı-yapabileceklerini yapamadığı düşüncesi, gencecik bir insanı bile enkaza çevirebilir. Bu nedenle işsizlik, toplumsal yaşamda en büyük sorundur.

Türkiye’de ise işsizlik, giderek büyüyen ve derinleşen bir krize dönüşmektedir. DİSK-AR’ın 29 Ağustos’ta açıkladığı rapora göre, “geniş tanımlı işsiz” sayısı son bir yılda 1,3 milyon kişi artarak yüzde 29,6’ya yükseldi. Türkiye’de yaklaşık her 3 kişiden birinin işsiz olduğu anlamına geliyor bu durum.

TÜİK rakamlarına göre, Türkiye genelinde 15 ve üstü yaşlardaki, mevsim etkisinden arındırılmış “dar tanımlı işsiz” sayısı 2025 Temmuz ayında 2 milyon 828 bin oldu. DİSK-AR’ın TÜİK verilerine dayanarak yaptığı hesaplamalarda, mevsim etkisinden arındırılmış “geniş tanımlı işsiz” sayısı, Haziran 2025’te 13 milyon 383 bin kişi oldu.

TÜİK verilerine göre, dar tanımlı işsizlik azalıyor; Temmuz 2024’te yüzde 8,9 olan “dar tanımlı işsizlik” oranı, Temmuz 2025’te yüzde 8’e düşmüş. Ancak aynı dönemde “geniş tanımlı işsizlik”, devasa rakamlarla artıyor. Temmuz 2023’te geniş tanımlı işsiz sayısı 8 milyon 706 bin iken, Temmuz 2024’te 10 milyon 693 bine ve Temmuz 2025’te 12 milyon 30 bine yükseldi.

Dar tanımlı işsizlik azalırken, geniş tanımlı işsizliğin bu kadar büyük rakamlarla katlanarak artıyor olması, gerçek işsizliği yakıcı boyutunu gösteriyor. Çünkü dar tanımlı işsizlik, son 3 ay içinde iş arayan ve 15 gün içinde işbaşı yapmaya hazır olduğunu bildirenlere bakılarak hesaplanıyor. Son 3 ay içinde iş başvurusu yapmayan, ama “iş bulursam çalışmak istiyorum” diyenler bu rakama dahil edilmiyorlar; ancak gerçek işsizlik rakamı budur. Yani “dar tanımlı işsizlik” kavramı ile gizlenen şey gerçek işsizliktir. “Dar” ve “geniş tanımlı” kavramlarını kullanmayıp “gerçek işsizlik” demek daha doğrudur. Çünkü bu insanlar çalışmak istedikleri halde iş bulma umudunu kaybeden, içine düştüğü çıkmazdan çıkış yolu bulamayan kişilerdir.

İşsizlerin içinde kadınların oranı da oldukça yüksek. DİSK-AR rakamlarına göre, “geniş tanımlı kadın işsizliği” (yani gerçek işsizlik) yüzde 39,4’e ulaşmış. Yaklaşık 10 kadından 4’ü, çalışmak istediği halde iş bulamıyor; üretime katılamıyor, kendi ekonomik bağımsızlığını sağlayamıyor.

İşsizlik maaşı ödemeleri, işsizliğin en azından ekonomik sorunlarını hafifletmek için bir olanak olabilirdi. Ancak işsizlerin yüzde 83’ü işsizlik maaşından yararlanamıyor. İşsiz kalanların çok küçük bir kısmı, sınırlı bir süre için düşük bir miktar gelire sahip olabiliyor; ancak işsiz yığınlar için bu ödeneğe ulaşmak mümkün değil.

İşsizliğin bir de görünmeyen yüzü var. DİSK-AR’ın Mayıs 2025 tarihli raporu, “kayıtlı ve tam zamanlı istihdam” rakamlarını veriyor. Buna göre, Türkiye’de çalışabilir nüfus 66 milyon. Ancak bunların sadece 22,3 milyonu “kayıtlı ve tam zamanlı” bir işte çalışıyor.

TÜİK, “kayıtlı ve yarı-zamanlı” çalışanları da istihdam rakamları içine ekliyor. Böylece çalışan sayısı daha yüksek görünüyor. Ancak yarı-zamanlı çalışanların önemli bir bölümü, gerçekte tam zamanlı bir iş bulamadığı için, mecburen bu koşullara katlanıyor. Üstelik yarı-zamanlı işlerin büyük çoğunluğunun hem ücreti çok düşük hem de çalışma koşulları daha ağır. Mesela bir kafede ya da markette 6 saat çalışan bir işçi, 8 saatlik ücretin yarısını alıyor. Çalışma süresi dörtte üç olmasına rağmen “yarı-zamanlı” olduğu için “yarım-ücret” veriyor patronlar. Ve bu işçiler, tam zamanlı bir iş buldukları anda ona geçmek istiyor; ancak bulamıyorlar.

İşsizlik rakamları içinde en acı vereni ise genç işsizliği. Eurostat verilerine göre, Türkiye’de her dört gençten biri, ne eğitimde ne de istihdamda yer alıyor. Artık “ev genci” olarak tanımlanan bu gençler, geleceğe dair umudu en düşük seviyede olan kesim.

Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığında Türkiye, en yüksek “ev genci” düzeyine sahip ülkedir. Avrupa’da en yüksek ev genci olan ülkeler Romanya (yüzde 14,5), Sırbistan (yüzde 14,9) ve İtalya’dır (yüzde 15,2). Ev genci oranının en az olduğu ülkeler ise Hollanda (yüzde 4,9), İzlanda (yüzde 5) ve İsveç (yüzde 6,8).

Türkiye’de genç işsizliği, genel olarak Avrupa ülkelerinden daha yüksektir. Mesela 2002 yılında AKP’nin yönetime geldiği tarihte, Türkiye’de gençlerdeki işsizlik yüzde 26 civarındaydı; bugün ise yüzde 37,5’e çıkmış durumda. Genç kadınlarda durum daha vahim. 2025 yılının ilk çeyreğinde genç erkeklerde (15-24 yaş arası olarak hesaplanıyor) dar tanımlı işsizlik yüzde 11,2, geniş tanımlı işsizlik yüzde 32 oldu. Aynı dönemde genç kadınların dar tanımlı işsizlik rakamı yüzde 22,1 iken, geniş tanımlı işsizlik yüzde 46,9’a ulaştı. Genç kadınlar iş bulmakta çok daha fazla zorlanıyorlar.

* * *

İşsizlik, kapitalizm için vazgeçilmez bir unsurdur. Kapitalist üretim sistemi için işsizler, “yedek işgücü ordusu” olarak varlığını korumak zorundadır. Çünkü her bir işsiz, işçilerin-çalışanların ücretlerini düşürmek, çalışma koşullarını ağırlaştırmak için patronların güvencesidir. İşsizlik varolduğu sürece, işçiler çok daha ağır koşullara katlanmak zorunda hissederler kendilerini. Çalışmaya devam etmek, her şeyin üzerine çıkar. Öyle ki, işten atılma korkusu yüzünden direnişlerden, hatta sendikal örgütlenmeden uzak duran çok sayıda işçi vardır.

İşsizliğin azalması ya da çoğalması, bir yanıyla ekonomik krizlerle bağlantılıdır. Patronlar kriz dönemlerinde hemen “küçülmeye gider”ler. Bu, kitleleri kandırmak için iyi pazarlanmış bir demagojidir. Çünkü kriz dönemlerinde bile pek çok işyerinde üretim “küçülmez”, çalışma “küçülmez”; küçülen tek şey işçilerin sayısı olur; geride kalan işçiler, işten atılanların da görevlerini üstlenirler.

Bu söylem öylesine meşru ve “karşı çıkılamaz” bir gerekçeye dönüştürülmüştür ki, kriz olmayan, üretimin tam gaz devam ettiği dönemlerde bile, patronlar “küçülmeye gidiyoruz” diyerek işçi çıkartıp kısa bir zaman sonra onların yerine daha düşük ücretle yeni işçiler alabilirler.

Diğer taraftan, işçi sınıfının mücadele gücü de, işsizlik oranları üzerinde belirleyicidir. Mücadelenin yüksek olduğu dönemlerde işsizlik rakamları düşer; çünkü patronlar işten atılanların direnişi ile karşılaşmak istemez.

“Çalışmak, en temel insan haklarındadır” demiştik. İnsanlığın “beslenmek, barınmak” başta olmak üzere bütün temel haklarını gaspeden kapitalizm, elbette çalışma hakkını da pervasızca gaspetmektedir. Günümüzde bu temel haklar için mücadele başat hale gelmiştir. İşsizlik de bunlardan biridir. Bu sistemde işsizliği tümden ortadan kaldırmak mümkün değilse de asgariye çekmek mümkündür ve bunun için mücadele edilmelidir. İşsizliğin tümden ortadan kalkması ise, ancak sosyalist bir sistemde gerçekleşecektir.

Bunlara da bakabilirsiniz

Bir bayrak gibi en önümüzde yürüyen ŞEHİTLERİMİZİ ANIYORUZ!

Ekim ayı, biz komünistler açısından dünyayı sarsan Ekim devriminin yıldönümünün yanı sıra, tüm devrim ve …

Şavşat Belediye işçilerinin direnişi sürüyor!

İşten atılan Şavşat Belediye işçilerinin direnişinin 22. gününde (11 Eylül) Belediye-iş sendikasının şube yöneticileri ziyaret …

tarihimizson

Geleceğimizin köprüsü tarihimiz

1 Eylül 1939- Faşist Hitler Almanya’sının Polonya’ya girerek II. paylaşım savaşını başlattığı gün, BM tarafından …