Mağaza-market işçileri: Reyonlar arasına sıkışan hayatlar

Son günlerde reyonlar arasında yorgunluktan bayılan market işçileri sıkça görülmeye başlandı. İş cinayetlerinde de market işçilerinin arttığını görüyoruz.

Sayıları yüzbinleri bulan zincir mağaza ve market işçileri, gündelik hayatta en çok karşılaştığımız kişiler. Fakat toplumsal yaşamda ne yazık ki görülmüyor, farkedilmiyorlar.

 

Reyon aralarında yaşam mücadelesi

Ürünleri rafa dizmekten kasiyerlik yapmaya, yerleri silip süpürmekten gelen malları indirmeye, fiyat etiketlerini değiştirmekten koli boşatmaya varana kadar her işe koşturuyorlar. Kilosundan ağır çuvalları, kolileri kamyondan indirdikleri gibi, bu ağır ürünleri yüksek raflara kaldırmak yerleştirmek de var işlerinin arasında.

Bu çoklu görev içerisinde “ben ne işçisiyim” parçalanmışlığını yaşıyorlar. Patronun, müdürlerin baskısı, müşterinin azarlaması da cabası…

İş koşulları hem ağır, hem de uzun saatler çalışıyorlar. Ayda 250 saate varan çalışma süreleri var. Bazı işyerlerinde sabah 8’den akşamın 10’na kadar mesai yapıyorlar. Sürekli ayaktalar. Oturacak bir sandalyeleri bile yok! Bu koşullardan dolayı her gün işten çıkmayı düşünen, fakat işsiz kalma korkusuyla yıllarını geçiren çok işçi var!

“Günün sonunda işten çıkmayı düşünüyorum, ama başka bir iş olmadığı için elimden bir şey gelmiyor” diyor bir işçi. “Tükenmişlik sendromunu yaşıyorum” diye ekliyor diğeri. “Daha 24 yaşındayım, bacaklarımda varisler çıktı” diyor bir başkası. Bir işçi ise, içinde bulunduğu ortamı şöyle ifade ediyor: “İş çok ağır, çok yoruluyorum. Her gün ‘işten ayrılacağım’ diye diye 10 yıl geçti.”

Bütün bu zorlu koşullara rağmen aldıkları ücret, asgari ücret veya asgari ücretin biraz üstüdür. Buna karşın asgari ücrete yakın alışveriş yapanları kasadan geçirirler. İşçiler, kaliteli ürünlerin neler olduğunu müşterilerden daha iyi bilir. Fakat alamazlar. Tıpkı üretim yerinde çalışan işçinin ürettiği (araba, makine vs.) sahip olamaması gibi… “Çok güzel peynir ama alamıyorum, onu alan müşteriye bakıyorum, ‘acaba ne iş yapıyor ki, o parayı verebiliyor’ diye. Ben de isterim o peynirden alayım, benim de çocuklarım yesinler” diyor bir kadın işçi.

Kadın işçiler için hayat daha zor. Gün boyu yorgunluktan bayılırcasına -ki bazen bayılıyorlar- çalıştıkları yetmezmiş gibi, bir de eve gittiklerinde ev işleriyle uğraşmak zorunda kalıyorlar. Mesaileri hiç bitmiyor yani…

Baskı ve yoğun sömürünün yanında ruhen ve psikolojik olarak da yıpranmaktalar. Çünkü mağaza-market işçisi, patronlar için ürünleri etiketleyen, rafa dizen ve artı değer üreten bir elaman olduğu gibi “satış makinası”dır aynı zamanda. Her anı kamerayla denetlenir, en ufak bir hatada müdürleri tarafından azarlanır, yaptırımlar uygulanır. Köle koşullarında çalıştıkları yetmezmiş gibi, hakaret ve baskılara da maruz kalırlar.

Müşteriyi memnun etmek de görevleri arasındadır. İşe alınırlarken “müşteri haklıdır, velinimettir” şeklinde eğitiliyorlar. Müşteri hakaret etse de ses çıkarmamaları, güleryüzlü olmaları yönünde uyarılıyorlar. Bir işçinin dediği gibi, “güleryüzlü olmak için eğitim değil, koşulların iyi olması lazım.”

Ağır çalışma koşulları, yoğun ve hızlı iş temposu, alınmayan işçi sağlığı güvenliği önlemleri ile birleşince, iş kazaları, işçi cinayetleri yaşanmaktadır. Gücünün yetmediği ağırlıkta bir ürünü tek başına yüksek bir rafa kaldırırken, devrilen rafın veya dökülen ürünlerin altında kalmak, transpaletin devrilmesi sonucu yaralanmak veya ölmek, paletlerin arasında sıkışmak, işin hızına yetişmek için zamana karşı yarış halinin getirdiği dalgınlık, baş dönmesi, gözlerinin kararması sonucu makinaya elini kaptırmak, ürünlerin arasına elini-kolunu sıkıştırmak vb…

Depo işçilerinin çalışma koşulları daha kötüdür. Taşeron şirketlere çalışırlar. Gelen TIR’ları boşaltmak, ürünlerin paketlenmesini yetiştirmek, bölgedeki bütün marketlere giden ürünleri kamyonlara yüklemek, barkodlamak, soğuk hava deposuna girecekleri düzenlemek, diğerlerini raflara dizmek gibi pek çok işi çok hızlı bir tempoyla yapmak zorundalar. Bu durumda iş kazaları daha da artar. İş kazası geçirmeyen depo işçisi yok gibidir. Ayrıca sürekli ayakta kalmaktan, ağır yük kaldırmaktan bütün çalışanlar bel boyun fıtığı, bacaklarda varis ve bacak ağrıları gibi hastalıklara kapılmış durumdalar.

 

Güvencesiz çalışma alanı

Mağaza-market işlerinde ağırlıklı olarak genç işçiler çalışıyor. Bunların çoğunu da kadın işçiler oluşturuyor. Yine büyük oranda üniversite okumuş veya okumaya devam eden gençler var. Ayrıca göçmen işçiler de hem mağaza-market dükkanlarında, hem de bunların deposunda çalıştırılıyor.

Çalışanların bir kısmı, İşkur üzerinden 6-9 aylık sözleşmelidir. İşkur üzerinden gelen işçilerin sözleşmesi bittiğinde, iş akitleri fesholur. Birçoğu ilk kez iş hayatına atıldığından, deneyimsizliğin getirdiği hatalar da olabiliyor. Hatalı iş yapanlar işten çıkarılıyor veya yaptırımla karşılaşıyorlar. İşin ağırlığına dayanamayıp kendiliğinden çıkanlar da var. Dolayısıyla sirkülasyonun çok olduğu bir alan.

Sosyal hakların neredeyse hiç olmadığını söyleyebiliriz. Yeni işe başlayanlar “iki ay deneme süresi” denilerek, iki ay sigortasız çalıştırılıyorlar. İşkur üzerinden gelen sözleşmeli işçilerin sigorta primleri de doğru dürüst ödenmiyor. Tatil günlerinde, resmi bayramlarda izinleri yok. Mesai ücretlerinde kesintiler yapılıyor, bazen ödenmiyor bile.

Göçmen işçiler sömürünün sömürüsüne tabi tutuluyorlar. Zaten kayıtdışılar. Herhangi bir sosyal hakları olmadığı gibi, ücretleri de diğer işçilere göre daha düşük. Özelikle depoda çalışanlar, daha kötü koşullarda çalıştırılıyorlar. Bazıları kalacak yerleri olmadığından “yatılı” kalıyorlar aynı zamanda. O yüzden seslerini pek çıkartamıyorlar. Herhangi bir hak talebinde bulunduklarında, eksik belgeleri hatırlatılıyor, çaresizlikleri yüzlerine vuruluyor.

* * *

Örgütsüz ve güvencesiz çalışmanın en yaygın olduğu işyerleridir mağaza ve marketler. Sirkülasyonun çok olması, işin parçalı hali, örgütlenme ve dayanışmanın önündeki zorluklar olarak dikiliyor işçilerin karşısına. Elbette devrimci mücadelenin geriye düşmesi, genel olarak işçi sınıfının mücadelesinin gerilemesi en önemli etken. Buna rağmen özellikle zincir marketlerin depo işçileri sendikalarda örgütleniyor, eylem ve direnişler ortaya koyuyorlar. Bunların bazıları kazanımla sonuçlanıyor. Bu örnekleri çoğaltmak gerekiyor.

Bunlara da bakabilirsiniz

Paris’te Yılmaz Güney anması yapıldı

Yılmaz Güney, ölümünün 41.  yıldönümünde Paris’teki mezarı başında anıldı. Devrimci demokrat kurumların çağrısıyla yapılan anma, …

YILMAZ GÜNEY: Sanatçı, devrimci, özgürlük simgesi…

Bugün, devrimci Kürt sanatçı Yılmaz Güney’i mezarı başında andık. 41 yıl önce çok genç yaşta …

Hainleşme ve itirafçılaşma üzerine*

“İtirafçılar toplumun yüzkarasıdırlar. Hiçbir şey toplumu onların kafasındaki pislik kadar kirletemez.  Yalan, dalavere ve sansasyon …